Ölüm karşısında insan çaresizdir. Bunun tek sebebi vardır aslında bu deneyimi bir gün kendisinin de yaşayacağı bilincidir. ‘Tesellinin ortaya çıkması için ‘ihtimal’ mutlak surette gereklidir. Yani daha doğru bir ifadeyle ihtimal dahilinde ise teselli işe yarayabilir. Ancak ölüm mutlak sondur ve hiçbir teselli kabul etmez. Birisi bir yakınını kaybettiğinde, insanın ne yapacağını ne diyeceğini bilememesi kaçınılmazdır. Böyle durumlar için insanın elindeki tek seçenek susmaktır. Ölüm kelimelerle anlatılamayacak kadar zor bir o kadar da karmaşık bir olaydır. Kelimeler, yaşayanlar içindir. Hiçbir dil, ölümü açıklayamaz. Bu ne dilin ne de ölümün sorunudur. Bilinçli olmanın belki de en acınası tarafı budur. İnsan ölümü bilir ancak onu açıklayamaz. Tam da bu yüzden varoluşumuz da bir boşluk oluşur. İyi ki var oldum diyemeyiz çünkü biliriz ki mutlaka yok olacağız. Varoluş sıkıntısı, var olduğumuz için değil yok olacağımızı bildiğimizden oluşan bir sıkıntıdır. Ve korkarım ki dostlarım, bu sıkınt...
Öfkeliyim, en küçük zerresine kadar yaşıyorum bu duyguyu. Elim kolum bağlanmış gibi hem de. Sanki filistin askısında bana işkence ediliyor. İşkencelere gösterdiğim bağışıklığı da hayretlerini gizleyemiyor işkenceci lavuklar.
Çoçukluğumdan beri kumbarama ufak ufak öfkelerimi atmışım. Şimdi o kumbarada koca bir öfke mevduatı var.
Düşüncelerimin emekleme zamanları, ilk adımları falan geçeli çok oldu ve gayet açık her şey benim için. Sokakta çamurdan pasta yapan çocuk, yemek tariflerine artık çamur ve komşunun kümesinden çalınan yumurtaları değil bolca eleştiri, aldığı kadar farkındalık, kin ve öfke ekliyor...
Bu yazı daha devam edecekti ama yine beni öfkelendiren olaylar ve güzel muhitlerin boktan şehir planlaması gibi programlanmış hayat burada noktalanmasına sebep oldu.
Yorumlar
Yorum Gönder