Ana içeriğe atla

yokoluş sıkıntısı

Ölüm karşısında insan çaresizdir. Bunun tek sebebi vardır aslında bu deneyimi bir gün kendisinin de yaşayacağı bilincidir. ‘Tesellinin ortaya çıkması için ‘ihtimal’ mutlak surette gereklidir. Yani daha doğru bir ifadeyle ihtimal dahilinde ise teselli işe yarayabilir. Ancak ölüm mutlak sondur ve hiçbir teselli kabul etmez. Birisi bir yakınını kaybettiğinde, insanın ne yapacağını ne diyeceğini bilememesi kaçınılmazdır. Böyle durumlar için insanın elindeki tek seçenek susmaktır. Ölüm kelimelerle anlatılamayacak kadar zor bir o kadar da karmaşık bir olaydır. Kelimeler, yaşayanlar içindir. Hiçbir dil, ölümü açıklayamaz. Bu ne dilin ne de ölümün sorunudur. Bilinçli olmanın belki de en acınası tarafı budur. İnsan ölümü bilir ancak onu açıklayamaz. Tam da bu yüzden varoluşumuz da bir boşluk oluşur. İyi ki var oldum diyemeyiz çünkü biliriz ki mutlaka yok olacağız. Varoluş sıkıntısı, var olduğumuz için değil yok olacağımızı bildiğimizden oluşan bir sıkıntıdır. Ve korkarım ki dostlarım, bu sıkınt...

İzbe Köşemin Manzarası...

 Hayatın akışı manzaralı güzel bir köşeye kuruldum. Yargılarım sandıkta kilitli kalmakla yetiniyor. Defterimin boş yapraklarını da doldurmuyorum. Sesim, susamış bir ağacın suyu çekişi duyulacak bir sessizliğe biat etmiş durumda.

Özgürlük istiyor kimileri. Kısıtlama olmadan davranmalı, düşüncelerimi özgürce haykırmalıyım diyorlar. Bok haykırırsın sen. Küreselleşmiş etiğin, ulusal etiğin, kültürel etiğin hatta mahallenin etiğinin oluşturduğu çerçevenin bir resmisin. Zincirlerini kendin kilitleyecek kadar özgür olacaksın. 

Mutluluk istiyor kimileri. Duvarına sabitlediği kocaman ekranda gördükleri parıldıyor hayallerinde. Vaatlerden besleniyor ruhları. Maddi, manevi her şeyin zirvelerini zorlamak istiyorlar. Mutluluk denen zırvaya odaklanıp ter dökecekler, ağlayıp duracaklar bir ömür kadar. 

Eğlenmek istiyor kimileri. Huzurun sadece gülmekten ibaret olduğunu sanan cahil sürüleri. Üzülmenin, öfkelenmenin, korkmanın ve daha birçoğunun ince ince işlenmiş güzelliğini yakalayamadan gelip geçiyorlar.

Kimileri isyan etmek istiyor, kimileri daha çok servet istiyor, yalnızlıktan korkanlar arkadaş, kabul görmüş hayat çizelgesine sarılanlar saygın bir meslek, evlenmek istiyor.

Manzaramdan daha çok gelip geçen var ama kalemimin kurak dönemine denk geldiler. Bahsedeceğim tek tek, mürekkebimi ıslatacak yağmur damlası ile. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cahil Filozof Voltaire

Bazı kitapları okursunuz bazı kitapları yaşarsınız. Bazı kitaplarda ise ararsınız. Ben hep yazarıyla birlikte aradığım kitapları okumak istemişimdir. Güneşli bir İzmir sonbaharında, birkaç işimi halletmek için dışarı çıkmıştım. Bir de kitap alıp sakin bir kafede, kahve içerken okumayı düşündüm. Ancak ne alacağımı bilmiyorum. Dedim ya, aramayı seviyorum. İş Bankası Kültür Yayınları’nın Karşıyaka şubesine götürdü adımlarım beni. Ne alacağımı bilmiyorum, bakıyorum etrafa. Bir süre dolandıktan sonra sanırım kahve içtiğim sürede bitirebileceğim bir kitap istediğimden, ince kitaplara bakıyorum. Cahil Filozof'la tanışmam bu şekilde oldu. Kapağı açtım. İlk cümleyi okudum. “Sen kimsin?” Hemen aldım.  Cahil filozof, “İlk Şüphe” ile başlar, “Aklın Başlangıcı”yla biter. Voltaire’in ömrünün son yılları diyebileceğimiz, yetmişiki yaşında yazdığı bu kısacık kitabı bitirdiğinizde aslında bir arayış değil, bir fark ediş olduğunu anlıyorsunuz. Voltaire’in zihin otobiyografisi gibi de yorumlanabilece...

Maruz Kalmak

  İnsan hayatının belki de en unutulmaz anları vedalardan oluşur. Eksilmek, artmaktan daha etkilidir çünkü acı, bir duygu değildir bir sonuçtur. Belirli duyguların bir araya gelerek zihnimize uyguladığı bir baskıdır. Fiziksel bir darbe sonucu hissedilen acıdan daha güçlü olduğu zamanların olması bu yüzdendir. İşte vedalar bu acı kavramının en karmaşık ve zorlu olanını oluşturur. Ölüm en güçlü vedadır çünkü gidenin geri gelme ihtimalini kesinkes ortadan kaldırır. O küçücük tekrar görme ihtimalini Azrail’in yok ettiğini biliriz. Bu yüzdendir ki kalan için bu acının birazını dindirir. Gidenin kendi isteğiyle gitmediğini bilmek bize biraz da olsa güç verir. Bu noktada intihar edenler aklınıza gelebilir. Onların bu vedayı kendi isteğiyle seçmesi zaten birazcık da geride kalanların suçlu olduğuna inanmasındandır ancak konumuz bu değildir. Oğuz Atay ne yazmıştı: “Bir de vedalar albayım, vedalar. Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üz...

Aysel Gitmesen Olmaz Mı

“Ne zaman bir dolunay görsem, dün gece ondan önceki gece... Gezegenler arasında parlaklığını ispatlamış. Sadece tek biriyle özdeş...” Attila ilhan, Aysel git başımdan derken, kafasının içini kastetmişti. Olmayan bir Aysel’den bahsediyordu. Yıldızlar kadar uzak, gözüyle görebileceği kadar yakın, tüm kalbiyle hissedebileceği kadar derin. Aysel’ler gitmese dünya daha güzel bir yer olabilirdi bence. Herkesin Aysel’i yanı başında olmalıydı. Buradan bütün Aysel'lere sesleniyorum gitmeyin. Gitmeyin ki, ne yıldızlara gözyaşı dökülsün ne de dolunaya şiirler yazılsın. İnsanın içinde bir sevgi olmasa kimseyi sevemez. Bu sevgiler öldüğü için dünya hep çirkin bir yer olarak kaldı çünkü tüm güzellikler Aysel’le beraber gitti. Tolstoy; “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir,” demişti. Demişti de, Üstadın hesaba katmadığı ise Aysel’in gitmesiydi. Aysel gidince ne şehir kalırdı ne de hikaye... Sizin de anladığınız üzere bu yazının...